21 Ekim 2010 Perşembe

Başsavcının Örtü Fantazisi


Merak ediyorum ne yapacak Abdurrahman Yalçınkaya? Google’dan derleme yeni kapatma davalarını tüm siyasi partilere karşı mı açacak yoksa bu kez sadece CHP’ye mi çatacak? “Zaten bunlar (MHP, AKP) bu işte sabıkalıydı, bir sen (CHP) vardın bizimle hareket eden ama senin de son zamanlarda ne yaptığın belli olmuyor” diyerek CHP’yi kapatmak isteyebilir mi acaba?
Abdurrahman Yalçınkaya savcımız kalkmış başörtüsü/türban meselesine ilişkin görüş beyan etmiş. Tam da siyasi partilerin bu konu üzerinde birbirleri ile konuşmaya başladıkları esnada. Tamamen tesadüf diyemeyiz. Peki, merak ediyorum(z) sayın savcının acaba giyim kuşamımıza ilişkin başka tasarrufları var mı? Acaba üniversiteye giderken hangi renk elbiseleri tercih etmeliyiz ya da ipek mi kadife mi kot mu olmalı giydiğimiz elbiseler?  Geçtiğimiz yıldı sanırım, ünlü modacı Cavalli ülkemize gelmişti. Acaba Cavalli’ye de sormak gerekir mi neyi nasıl giyeceğimizi? Belki de başsavcı bu konuda bir ön görüşme yapmıştır moda duayeni Cavalli ile ne dersiniz. Acaba bizde de Fransa’daki gibi iki kız arkadaş çıksa mini etek üstüne türban taksa da üniversiteye gitse nasıl olur. Sanırım türbanlılar da mini etekliler de epey sempatik yaklaşır duruma. Abdurrahman Yalçınkaya savcımız bu öneriye de kulak kabartır mı? Hani CHP’nin işte tam kapalı olmasa, ucundan biraz görebilsek tarzı yaklaşımları gibi diyorum.
Kısacası gereksizlikler gündemi denizinde boğuluyoruz bazen. Ve maalesef bunu da devletlü zatlarımız yapıyorlar. Karışmayım ayağımdaki topla kadın işine diyorum ama burada el hamuru ile erkek işine, savcı cübbesiyle giyim işine karışılıyor. E o zaman tecavüz kaçınılmaz olduğu için biz de zevk almasını bilmekle mükellefiz. Anketler hazırlarız türbanla girelim mi girmeyelim mi, uzun akademik tartışmalara gireriz bu konularda. Para bile kazanılabilir bu işten zannımca. Herhalde Sakallı Celal’i yad etmeden olmayacak bu konu etrafında dolanırken. Ne demişti kendisi, “Tanzimat ilan ettik olmadı, meşrutiyet ilan ettik olmadı, cumhuriyet ilan ettik olmadı, yahu biraz da CİDDİYET ilan etsek!”  
Ciddiyet olan bir ülkede reşit olmuş bireylerin neyi nasıl giyeceğine karışılmaz. Hele hele devlet bu konuda hiçbir surette tasarruf sahibi olamaz. Üniversite kelimesi bilindiği gibi evrensel demektir. Evrensel olan bir yerde bence yeryüzünde olan her şey olabilir. Ve bu her şey dediğimiz şey bir şeyi, bir şey de diğer şeyi engelleme, aşağılama, baskı altında tutma lüksüne sahip değildir. Yani azınlık çoğunluğun tahakkümüne, çoğunluk da azınlık baskısına maruz bırakılamaz. Türkiye’de senelerdir çoğunluk azınlığın tahakkümü altında olduğu için bugün çoğunluğun yaklaşımları değer görüyor diye şaşkınlık içinde olanlar var.  Bizim arzu ettiğimiz herkesin farklılıklarının eşitlik çerçevesinde görülmesidir.
            Şimdi başörtüsü takan özgür mü, türban takmak serbest mi demiyorum. Önemli olan akılların alabildiğine özgürleştirilmesidir. Ve bence bu konuda en önemli inisiyatif kadınların elindedir. Neden başörtüsüz kadınlar çıkıp da başörtülülerin hakkını bağıra çağıra savunmasın. (tem tersi de gerekli)  Böylelikle biz erkekler de maç muhabbetini, kahvedeki kağıdı, Kurtlar vadisini bırakmak zorunda kalmayız. (!)