22 Mart 2014 Cumartesi

Tivitir Mivitır İktidarı Düşürür mü?

30 Mart yerel seçimlerinde Türkiye'ye geliyorum ve oyumu AK Parti'ye vereceğim dedikten sonra beynimin yıkandığını, çok cesur olduğumu, gemicik edinmek istediğimi ve "duygulara tercüman olduğumu"  ifade eden mesajlar aldım.Atatürkçülük, Ulusalcılık v.s üzerinden aldığım tepkileri birebir yazmıyorum zira modasının geçtiğine inanıyorum.  

Oyumu AK Parti'ye vereceğim dedikten sonra malum "twitter mivitır" hadisesi yaşandı ki ben henüz kapatma olmadan 1 saat önce "yok canım olur mu öyle şey" diyerek Başbakanın konuşmasını eleştirenlere takılıyordum. Eh haliyle "oyunun rengi değişti mi" sorularına maruz kaldım. Beklenti; twitter kapandığı ve bunu bizzat başbakan yaptığı için AK Parti'den istifa etmemdi ki bugüne kadar üyesi bile olmadım :)

Maalesef çok çirkin bir dönemden geçiyoruz ki bu ilk kez yaşanmıyor. Yakın tarihimizde birincisi "Ergenekon-Balyoz Davaları" ve ikincisi "Anayasal Değişiklikler Referandumu" olmak üzere toplumun tamamen ikiye bölündüğü ve karşıt cephelerin birbirlerine karşı çok çirkinleştiği süreçler geçirmiştik. Bizzat kendim her ikisinden de çok yara aldım. "Ergenekon Terör Örgütü" olduğunu düşünmek ve referandumda "Yetmez ama Evet" cephesinde durmak hayli zor olmuştu. Çok yakın dostlarımla ve hatta akrabalarımla ters düşmüş ve çoğunluk onlar olduğu için ben afaroz edilen olmuştum.

Bugün içinden geçtiğimiz dar boğazı diğerleriyle elbette kıyaslamıyorum. Arada büyük farklar olduğunu görmekteyim. En azından bu kez sözüm ona "dindarlar ile dindarlar" kavga ediyor. İddialara göre siyasal İslamcılar ile ılımlı İslamcıların kavgası bu. Bana sorsanız İslamcı'ya değil İslamca bir yaşama ihtiyaç var. Yani hakiki Müslüman olabilsek çok iyi olacak. Aksi takdirde google üzerinden hadis-i şerif bulup İslamcı olduğumuzu ispata kalkarız yahut söylemde İslami olup eylemde insani olmadığımız durumlar açığa çıkar. Oysa İslam insan içindir.

Gelelim twitter üzerinden oyumun değişip değişmemesi meselesine. Ben AK Parti'de görev alıp sonra ilkesel değerlerim uyuşmadığı kalkanına saklanıp istifa edenlerden değilim. İçeride oldukları süreçte ilkesel olarak katılmadıkları konuları eleştiremeyenler nedense son 3-4 ayda ilkeleri uyuşmadığı için istifa ettiler, ediyorlar. Oysa 30 Eylül 2013'de açıklanan demokratikleşme paketini yetersiz bulup çoktan istifa edebilirlerdi. İşte ben tam da bu nedenle henüz 6 ay önce Türkiye'de başka herhangi bir siyasi partinin yapamadığı demokratikleşme paketini açıklayan AK Parti'ye anti-demokratik söylem ve eylemlerini paranteze alarak destek oluyorum çünkü AK Parti'nin verdiği kavganın şartlarının da bir o kadar anti-demokratik olduğunu görüyorum. Başka bir ifadeyle; amacının hukuk tesis etmek olmadığı aşikar olan 17-25 Aralık koşullarından ötürü Türkiye'nin en büyük demokrasi adımlarını gerçekleştirmiş siyasi partisini linç edemiyorum. Bu durum twitter kapatma meselesine destek verdiğim anlamına gelmiyor. Başbakan'ın "kökünü kazıyacağım" derken twitter'ı mı yoksa twitter üzerinden gizli hesaplarla her türlü tacizi, hakareti, pisliği gerçekleştirenleri mi kastettiğini merak ediyorum.

Elbette sahte hesaplar ile AK Parti'ye ve Başbakana değil her kime olursa olsun saldıran, hakaret edenlerin engellenmesi, hukuk önüne çıkarılabilmesi hepimizin selametine olacaktır. Fakat bu durum bile Başbakanın twitterı kapatacağım, kökünü kazıyacağım söylemini haklı çıkarmıyor. Her ne olursa olsun tamamen twitterı kapatmaya çalışmak anti-demokratik bir yaklaşım olduğu gibi teknolojik gelişmelerden ve imkanlardan da bihabermiş izlenimi veriyor.

Twitter'ın kökünü kazımak yasakla değil, kendi twitterınızı kurmakla mümkün olur. Jack ile anlaşmaya çalışmak yerine başkalarının Ayşe ile Ahmet ile anlaşması için yeniliğe, teknolojik gelişmeye-kalkınmaya önem vermelisiniz. TÜBİTAK'ın sekreteryasını yürüttüğü Bilim ve Yüksek Teknoloji Kurumu 1983 yılında kurulmuş ve 2004 yılına kadar sadece 9 kez toplanmıştır. 2004 yılından 2013 yılına kadar gerçekleştirdiği toplantı sayısı ise 17'dir. Teknoloji geliştirme, yeniliği ön plana çıkarma devletin kolaylaştırıcılığında gençliğin katılımı ile uzun yıllar alacak bir meseledir. Türkiye'de halen daha üniversitelerin yüksek lise işlevi gördüğü, Sedat Laçiner hocanın deyimiyle diploma enflasyonu yaşandığı göz önüne alındığında hem devletin hem özel sektörün hem de gençlerin kat edeceği uzun mesafeler vardır. Özgürlük, demokrasi, yaşam tarzı konularında sesini yükselten, sokaklara çıkan gençlerin üniversite derslerini takip etme, okudukları alana hakim olma ve o alanda başarılı çalışmalar gerçekleştirme konularında da aynı azim ve kararlılığı göstermesi beklenmelidir.

Başbakan bugün Ankara mitingini "Gümbür gümbür geliyoruz Allah'ın izniyle" sözleriyle tamamladı. Ben de "30 Mart'tan sonra gümbür gümbür reform, hukuk, adalet sağlanmazsa, yolun sonuna gidiyorsun demektir" diyerek yazımı noktalıyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder