Uzun
zaman olmuş, elim klavyeye gitmiyor, iki satır kelam edesim yok. Hepimizin
başına gelir böyle zamanlar, sessizleşiriz önce ve derin bir bıkkınlık kaplar
yüreğimizi. Kimisi eski filmleri, kimisi seyredemediği dizileri kimisi de
müziği ilaç edinir bu ruh haline. Arka planda “Kimseye etmem şikâyet, ağlarım
ben halime. Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime…” sözleri ve fikrimde
2023’ler, 2030’lar ve 50’ler… İstikbalin hiçbir zaman yeknesak mutluluk
getireceğine inanamadığımdan mı yoksa kendini bir halt zannetmenin verdiği ağır
sorumluluk duygusu mu bilinmez, yarınları düşündükçe hep bir Türkiye hikâyesi
gelir aklıma. Sanki birileri boğazıma sıkı sıkıya yapışıp “siz ne halt ettiniz”
diyecekmiş gibi irkilirim. Belki de ben benden öncekilere çok fazla yüklendiğim
için başıma gelecekleri biliyorum. 10 yılda 15 milyon genç yarattığını dillere
dolayıp kendisini kandıranlara kızdığımdan olsa gerek son yılda biz ne yaptık
muhasebesine kapılıyorum genellikle. Sonra bunu sesli düşününce, Atatürk
düşmanlığından başlayıp cumhuriyet karşıtlığına kadar konumlandırılıyorum.
Tersi çok mu naif? Biz’den kastımın son 10 yıllık iktidar olmadığını, onların
da süresinin ve görevinin dolacağını ve bizim taşın altına elimizi koyma
zamanımızın yaklaştığını sesli düşününce de farklı bir şey olmuyor. Mutlaka ya
Atatürk’ün ya da Erdoğan’ın çocuğu olmamız gerektiğine dair inanılmaz bir baskı
altında titriyorum baktıkça istikbalime…
Atatürkçüyüz,
Erdoğancıyız, Dindarız, Laikiz, Cumhuriyetçiyiz, Federalciyiz, Milliyetçiyiz,
Muhafazakârız ve daha niceleri… Benim aklım en sık olduğumuz 3’ünde. Atatürk
okumadan –çü olduğumuz, Kuran’ı elimize almadan dindar olduğumuz ve evvelini,
sonrasını kavramadan milliyetçi olduğumuz haller bana pek bir bunaltıcı
geliyor. Mesela insan olsak önce, sonra yüce kitabın söylediği gibi “okusak” ve
okudukça bulsak kendimizi daha iyi olmaz mı? İdrakimize deli gömleğini niçin bu
kadar erken giydiriyoruz? İdrak, deli gömleği ve müzmin –izm’lerimizin
alakasını çok net bir cümle ile açıklayan Cemil Meriç ile aramız nasıl mesela?
Hadi biraz Meriç’çi olalım sonra Haldun’cu ve belki akabinde Russel’cı,
Russo’cu, Farabist, Gazalist ve bilumum yazmış çizmiş insanların takipçileri
olalım ne dersiniz? Şimdi kalkıp kim mi kurcalayacak tozlu rafları, kim mi
dirsek çürütecek ve hakikati arayacak? Hakikatte hepimiz, bilmediklerimiz
oluyoruz en şahanesinden oysa…
Fazla
baş ağrıtmanın manası yok. Geçenlerde bir dost dedi ki bugün bana silah
doğrultanlar neyin peşinde? Herhalde durup dururken kimse kimseye silah çekmez
değil mi? Bugün eline silahı alanlar bir intikam hikâyesinin aktörleri. Yıllar
önce idraklerimize giydirilen deli gömleklerinin hesabını sormak istiyorlar.
Niçin biz dünyanın nimetlerinden faydalanamadık, iktidara ortak olamadık ve biz
bunu yaşarken siz neden gıkınızı çıkarmadınız diyorlar. Haksız olduklarını
iddia edemeyiz ama haklılığın dışavurumu uğradığın zulmün bir benzerini
gerçekleştirmek üzere eline silah almak değil!.. Sosyolojik bir vakıa
addettiğimiz zaman bu şerden hayırlar devşirebileceğimizi de görmek mümkün. Ta
ki bu vuruşmanın sonunda hiç kimsenin zerre fayda sağlamadığını idrak
edebilelim.
Ben,
halen daha “kim var” denildiğinde ortaya çıkacak “biz” in hülyasındayım.
Mukaddes emaneti ne yaptınız sualine sahip çıkabilecek meşgaleye
inanmışlardanım. Kimseye etmem şikayet değil kimseyi etmem şikayet
diyenlerdenim. Yıllardır yediğimiz gollerin hesabını dış mihraklara yükleyecek
kolaycılık yerine, “ben kimim ve bu hal neyin nesi, yetiş ey sonsuz varlık
muhasebesi” mısralarında gizlenen mananın peşindeyim. Fazıl’cı değilim ama
gençlikte köprübaşı olacak genci aradığı yerde olabilme telaşındayım. Baktıkça
istikbalime titrerim mücrim gibi zira geç kalmışlık hissini hiç üzerimden
atamadım. Oturduğu yerden eleştirmenin kolaycılığına kaçan ve eleştirmeyi
hakaret sayan dostlara selam olsun, ben onlarla birlikte ağlayıp-güleceğim bir
geleceğe yürüdüğümün idrakindeyim. Bu minvalde gönül kapımızı açık tutup
farklılıklarımız üzere zenginleşeceğimiz büyük masayı kurabilmeyi ümit
edinirim.
Diyarbakır’dan
Edirne’ye ve hatta Erivan’dan Bihaç’a, Hatay’dan Samsun’a ve bu doğrultuda
San’a’dan Akmescit’e kadar bizim coğrafyamız addettiğim topraklardaki tüm
dostların yüzyıllardır gözünde, gönlünde olan büyük masa İstanbul’dan herkese
selam olsun. Bize bayram başkasına zulüm oluyorsa oturup hep birlikte düşünmeli
ve önce benliğin hesaba çekildiği büyük cihadı gerçekleştirmeliyiz.
Twitter: @burakyalim