Aslında
yeni yıla girmeden son yazımı yazdığımı düşünüyordum. Maalesef evdeki hesap
çarşıya uymadı. Aslında yazacaklarımın da neyi ne kadar anlatabileceği
hususunda şüphelerim var. Çünkü insanların görmek isteyip görmek istemedikleri
arasında kalacağımı düşünüyorum yine. Silvan 13 desem, Hakkâri 24 desem
herkesin aklında bir şey belirecek bu kesin ve acaba Şırnak 35 dediğimde
akıllara neler gelecek işte bunu bilemiyorum.
2011’de
çok kötü olaylar atlattık. Bunları tekrar edip kimsenin canını sıkmak
istemedim. Akıllarda tutamayacağımız kadar terör faaliyeti yaşandı mesela ve
askerlerimiz şehit oldu. Van depremi ile yüreklerimiz yandı diyeceğim ama buna
bile yüreği yanmayanlarımız olduğunu maalesef biliyorum. Kötüde bir olamadıktan
sonra iyide biz olmuşuz ne fayda? Be hazindir ki zihinlerimize nifak tohumları
ekilmiş, ölünün cinsine göre akıyor gözyaşlarımız. Dili nedir, dini nedir,
mezhebi nedir diye soruyoruz ilk önce ve sonra gözyaşlarımızın pozisyonu
belirleniyor bu sorgulama üzerinden. Kimsenin canını sıkmak istememiştim
şehitlerimizi, depremzedelerimizi, ölen çocuklarımızı anmayım da yeni bir
sayfaya bakabiliriz diye düşünmüştüm. Ama Şırnak beni yakınca ben de görmezden
gelen gözler kimse onların bağrına sokarcasına anmak istedim bu felaketi.
Şırnak’ta
35 sivilin F-16’larca bombalanarak öldürülmesi, yanlışlıkla, istemeden ve
kahredici bir acıyla karşılayarak. Televizyon kanallarımızın hemen hiçbirinin
bırakın son dakikayı akşam bültenlerine bile adam gibi konu etmediği bu
felaketi sosyal medya üzerinden görüntülerini de paylaşarak andığımda yemediğim
küfür kalmadı. Bazı temel argümanlar var bazılarının kafalarında. Efendim onlar
neden kaçakçılık yapıyormuş. Sınır köyünde yaşamadıktan ve bir kereliğine bile
olsa o köye gitmedikten sonra Bursa’dan, İstanbul’dan ve İzmir’den bu kelamı
etmek normal. Kaçakçılık adı altında PKK’ya silah getiriyor olabilirlerdi
diyorlar. Bu ihtimal üzere 35 canın yitişini meşrulaştırabilecek bir vicdan
halen daha var mı yeryüzünde diyorum ben de. Bakın beni vurun, ben öleyim. Anam,
babam ve kardeşim kalkıp benim canıma can isteyecekse yazıklar olsun onlara. Ne
zamandan beri Kabil ile ortaklık eder oldu bu millet?! Hangi tarihte cana can
kana kan isteyecek kadar asabiyesini yitirdi bu insanlar! Sonra diyorlar ki
gecenin bir yarısı sınırda ne işi var bu insanların. Kaçakçılık gündüz
yapılmıyor paşam, kaçakçısın, zordasın, illegalsin. Yasa dışı bir iş yapıyorlar
ve bunu mu meşru sayacağız diyeceksin biliyorum, yasanın içinde kalacak
şartları sağlayamayan devlet utansın o zaman! Yasadışılığın sonu F-16 bombası
ise İstanbul’da kaç tane gökdelen ayakta kalacak merak ediyorum. İşi o kadar
ucuza pazarlamak istiyorlar ki GAP’tan giriyorlar, BOP’tan çıkıyorlar ve araya
bak üzerinde kamuflaj var nereden bulmuş sanıyorsun gibi ajite cümleler
serpiştiriyorlar. Bir diğeri şehit yakınının kanı üzerinden hesaba girişiyor.
Beriki, görüntüleri yayımlayan organın menşeini sorguluyor, askere bu kadar
düşmanlık etmeyin diyor, bağırıyor, kükrüyor. TSK’nın açıklamasını da yayımla
kardeşim, senin başında olduğun kurumun tarafsızlığını gözet diyorlar.
İnsanların ölümünden, ailelerin yok oluşundan, bomba ile parçalanan bedenlerden
ve birlikteliğimizin dibine konulan dinamitten bahseden yok. Şehitlerimizin
aile hikâyelerini sayfa sayfa paylaşanların gıkı çıkmıyor bir aileye mensup 20
kişinin bomba ile parçalanmış olmasına. Sonra diyorlar ki BDP sahiplendi
cenazeler, üzerine sarı-kırmızı-yeşil koydular tabutların diyorlar. Sen
sahiplenmezsen, ben sahiplenmezsem kim alır o cenazeyi eline, fitne fesat
yapmak için fırsat kollayana bırakırsan kardeşinin cenazesini, kalkıp nasıl
sorgularsın kimin taşıdığını tabutları. Katır üzerinde gidiyor cenazeler, top
arabası ve çelenkle değil. Görmüyor musun halen coğrafyanın dayattığı yaşam
koşullarını diyorum içimden. Traktöre dolduruyorlar üst üste, her biri için
ayrı bir ambülans yok. Halen daha nereye bakıyor gözlerin, adı “Kürt” diye mi
görmüyorsun yere düşen kanı?
Şırnak’ta
ben de öldüm, insanlığımızın öldüğünü izlerken dayanamadı yüreğim. BDP’nin de,
cenazeleri alıp onları taşırken ayrılıkçı mesajlar verenin de provokasyonu galebe
çalmasın diye siz de ölmelisiniz Şırnak’ta. Terörle mücadele ederken böyle
hatalar olur demek yerine, ağıt yakabilsen kardeşinin cenazesine, bak işte
cenazeler üzerinden ayrılık tohumları ekiyorlar, TSK’ya saldırıyorlar
diyeceğine sarılsan kardeşlerinin ölü bedenlerine, işte o zaman belki yeni bir
gün doğacak umudu ile kucaklaşacağız biz bizimle. Kurumların da bireylerin de
hataları elbette olacak, nasıl ki şehit cenazelerinde birileri Türk-Kürt
ayrışması çıkarmak için elinden geleni yapıyorsa batıda, birileri de Şırnaklı
cenazeler üzerinden bu fitneyi deneyecek muhakkak. Basının da bu konuda duyarlı
olması, halk galeyana gelmesin diye görüntüleri vermemesi gerekiyorsa eğer bunu
Şırnak’taki cenazeler için değil, 13’te de 24’te de uygulaması lazım ki o zaman
cenazenin menşeine bakmadığını kabul edebilelim.
Şimdi
beni kurumumla değerlendirip tarafgir mi ilan edeceksiniz yoksa vatan haini,
TSK düşmanı ve bölücü mü diyeceksiniz. Zihinlerde bölünmüşlük yaşayanların
fiiliyatta attığı sloganlara pabuç bırakmıyorum. Sizin insanlığınız ne zaman
öldü bunu bir düşünün. Ne zaman ölünün adına soyadına bakmaksızın cenazesine
hürmet edebilirsiniz, işte o zaman yeniden hep birlikte bir gelecek tahayyül
edebiliriz. Eğer Şırnak’ta ölen 35 insanın cenazesine sahip çıkmak,
yurttaşlarımın yurdum silahı ve bombası ile öldürülmesine isyan etmek
tarafgirlik ve hainlikse ben bu yaftayı da başımla beraber kabul ederim.