4 Ocak 2010 Pazartesi

İkinci Büyükelçiler Konferansı: Türkiye'nin Değişen Dış Siyaseti ve Geleceği


Dış politika yapımında Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu, Genelkurmay Başkanlığı, Düşünce Kuruluşları ve Siyasi Partiler etkili olmakla birlikte işin mutfak kısmında dışişleri bakanlığı mensuplarının (diplomatlar) ve yürütmesinde özel olarak dışişleri bakanının yeri ayrıdır. Özellikle Türkiye gibi jeo-politik ve jeo-stratejik konumu açısından yüksek öneme sahip ülkelerin dış politika yapım süreci gerek iç dinamikler gerekse etrafındaki birden çok farklı kültür havzası bulunması açısından çok daha ciddi bir strateji belirlenmesini gerekli kılmaktadır. Stratejisi olmayan bir dış politik yaklaşımın refleksif olacağı ve karşıdan gelen tepkilere göre günlük politikalar üretmek yolu ile statükoyu korumaktan öteye gitmeyeceği düşünüldüğünde, büyük devlet mentalitesine sahip her ülkenin belli bir temele oturan dış politika stratejisi olması kaçınılmazdır. Nitekim bugün dünyanın süper gücü konumunda yer alan ABD'nin dış politika belirlemesinde ve küresel değişimi okumasında ünlü teorisyen ve stratejistlerin dillendirdikleri görüşleri dikkate aldığı ortadadır. Okyanus ötesinde savunma hattı kurmak, coğrafya açısından hiç ilginizin olmayacağı düşünülecek yerlerde savunma amaçlı füzeler yerleştirmek vb. politikalar büyük devlet olmanın ve dünya poltikasına yön vermek iddialarının birer örneğidir.


Son yıllarda bölgesel ve küresel politikalarda aktör olma iddiasında bulunan Türkiye'nin büyük devlet olarak strateji üretme ve uygulama konusunda mevcut potansiyeli değerlendirilmesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'nin Osmanlı Devleti'nin ardılı olarak dış politik bağlamda kuruluş yıllarında statükoyu korumak ve içerde barışı tesis edip dünya barışına hizmet etmek üzere kurulu ve “yurtta sulh cihanda sulh” sözüyle temellenen dış politika hamleleri, konjonktür kullanılıp yapılan Hatay hamlesi dışında hep benzer bir çizgide devam etmiştir. Soğuk savaş döneminde de Türkiye benzer bir şekilde statükoyu korumak ve iç barışı tesis etmekten öteye geçmeyen politikalarla kendini adeta dünyadan izole etmiştir. Soğuk Savaş şartlarının zorladığı tercihle gerçekleşen NATO müttefikliği, AB üyelik süreci ve BM üyeliği dışında Türkiye'nin bulunduğu coğrafyayı kapsayacak ve iç-dış dinamiklere göre geliştirilip evrilmesi sağlanacak bir stratejisi hiç olmamıştır. En hararetli dış politika meselelerinden biri olan Kıbrıs Sorunu'nda bile Türkiye strateji yoksunluğu neticesinde haklı tezini dünyaya anlatamamış ve gerekli politik manevraları gerçekleştirememiştir. İçeride tehdit olarak algılanan herşey dışarıdaki uzantıları bakımından da değerlendirilememiş ve Türkiye sınır komşularına bile yabancı bırakılmıştır. Komünizm tehdidi algılaması ile içeride Rusya'ya ilgi duyan herkes Rus ajanı olarak fişlenmiş, Yunanistan dilinin bilinmesi başlı başına bir ihanet sebebi sayılmış ve bu gibi nedenlerin bir sonucu olarak Türkiye dış politika stratejileri belirleyecek ve alan uzmanlığınına yönelecek nitelikli insan kaynağı sıkıntı ile karşı karşıya kalmıştır.

Türkiye'nin etken olmak yerine edilgen bir dış politika yaklaşımı içerisinde kalması, küreselleşen dünyada ve 2002 yılından bugüne yapılan dış politika hamlelerinin sürekliliği açısından mümkün değildir. Soğuk savaş şartlarının ortadan kalktığı gerçeği dünya sahnesine çıkan yeni devletlerin sayısı ve Asya – Afrika gibi bakir alanların daha çok önem kazanması ile ortada dururken Türkiye'nin sadece komşuları ile iyi ilişkiler geliştirmesi yeterli olmayacaktır. Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu 2009 yılını değerlendirirken “Türkiye'nin ekseni Ankara ufku 360 derecedir” diyerek bu duruma değinmiş ve eksen kayması ile ilgili de önemli bir mesaj vermiştir. Önümüzdeki hafta süresince Ankara'da Bilkent Otel'de gerçekleştirilecek olan ve ilki geçtiğimiz yıl Ali Babacan'ın dişişleri bakanlığı döneminde gerçekleştirilen “Büyükelçiler Konferansı” Türkiye'nin önümüzdeki dönemde izleyeceği stratejilerin kurumsal bir yapıya oturması açısından büyük önem taşımaktadır. Uluslararası İlişkiler'de önemli aktör konumundaki ülkelerin benzerlerini yıllardır gerçekleştirdiği konferansın, Türkiye'de henüz ikincisinin yapılıyor olması bile daha önceki yıllarda ne denli edilgen bir dış politika izlendiğine önemli bir örnek teşkil etmekle beraber bugünden itibaren çok daha sistematik bir dış politika anlayışının oturtulması açısından olumlu bir gelişmedir. Dışişleri Bakanlığı kadrosunda yapılan gençleştirme ile birlikte yeni üst kadronun Uluslararası siyasetin dengelerini anlamak ve yorumlamak açısından yapılacak tartışmalar da bulunması bakımından bu konferanslar büyük önem taşımaktadır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun müsteşarlığı görevine Feridun Sinirlioğlu'nun gelmesi ile birlikte en az 10-15 yıl süresince emekli olmayacak personelin iş başına gelmiş olması ile birlikte Latin Amerika ve Afrika'ya açılım politikası bağlamında kurulan yeni büyükelçilikler ve kamu diplomasisinin kurumsal anlamda bakanlığın bir politikası haline gelmesi Dışişleri Bakanlığı'nda son dönemde yaşanan büyük değişmelerdi. Bu değişimlerin tüm büyükelçiler çağrılmak kaydıyla gerçekleştirilecek olan “Büyükelçiler Konferansı” programı içindeki çalışma grubu toplantılarında tartışılması ve bütün bakanlık personelince benimsenmesi oluşturulacak stratejilerin sağlam bir zemine oturması açısından büyük öneme sahiptir. Çalışma grubu toplantılarının yanısıra özel sunum gerçekleştirmek üzere, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Almanya Dışişleri Bakanı Guido Vesterwelle, Brezilya Dişişleri Bakanı Sezar Amorim, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ve Japonya Dışişleri Bakanı Katsuya Okada toplantılara katılacak isimler arasında bulunuyor.

Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde birincil rolü oynayan kurum olduğu düşünüldüğünde, gerçekleştirilecek olan “İkinci Büyükelçiler Konferansı” temel stratejilerin tüm büyükelçiler nezrinde tartışılması, dünya siyasetindeki gelişmelerin yorumlanarak Türkiye'nin nasıl müdahil olacağı üzerine görüşlerin belirlenmesi ve en önemlisi proaktif diye tabir edilen yeni dış politika vizyonunun tüm büyükelçiler ve diplomatlar tarafından benimsenmesi açılarından çok önemlidir. Türkiye eski strateji yoksunluğu ve edilgen dış siyaset anlayışından ancak böyle koordineli ve kurumsallaşan çalışmalar ile sıyrılacaktır. “İkinci Büyükelçiler Konferansı”, Türkiye'nin tarihi, kültürel, coğrafi kimliği gereği dünya siyasetinde etki edeceği alanlara dair geliştirdiği ve geliştireceği stratejilerin uygulama alanına girmesi için bir gerekliliktir ancak yeterli değildir. Kamu diplomasisi adıyla günümüz uluslararası ilişkiler literatüründe önem kazanan anlayışın yaygınlaşması açısından sadece dışişleri bakanlığı mensuplarının çalışmaları yeterli olmayacaktır. Dışişleri Bakanlığı'nın kamu diplomasisine hizmet edecek gençleri proje bazlı destekleyerek değişim programları nezrinde yetiştirmesi de gerekmektedir. Yukarıda vurguladığımız nitelikli insan kaynağı açığını gidermek için gerekli finansal destek ve programlar devlet eliyle gerçekleştirilmediği sürece “stratejik derinlik” vizyonu tamamlanmış olmayacaktır. Bu anlamda uluslararası ilişkiler okuyan ve uluslararası ilişkiler çalışmalarına ilgi duyan üniversite gençleri ideolojik ayrımlara ve siyasi bölüntülere taraf olmadan devlet eliyle devlet politikası gereği desteklenmelidir. Büyük devletlerin büyük stratejileri arasında gençlik politikaları ve çalışan gençlere destek de büyük bir yer tutmaktadır.



Burak YALIM 03/01/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder