Bilen
bilir, 5-6 senedir bir hayalin peşinde sürüklendik gidiyoruz. Her yeni gün yeni
muhataplara bu hayali anlatmanın heyecanını hiç yitirmeden, sıkılmadan
usanmadan devam ediyoruz serüvenimize. Bilen bilir diyorum bilmeyene ise
buradan anlatamam! Temas etmemiz lazım, gözlerinizi görmem, gözlerimi görmeniz,
mimiklerle konuşmamız lazım, samimiyeti hissetmezsek ben sabahtan akşama
yazarım ama anlatmış olmam. Zaten sırf bu dürtü ile karış karış gezmeye
çalışıyoruz Türkiye’yi… Ayak basmadığımız yerdeki yüreklere temas
edemeyeceğimizi biliyoruz. İstiyoruz ki gidelim canlı canlı, dokunarak muhabbet
edelim. Sohbet etmeyelim, konuşmayalım ama muhabbet edelim mutlaka. Hepimizin
bu sıralar eksikliğini hissettiği şey muhabbette saklı, “Sevgi”.
Muhabbet
“sevgi ile sohbet etmektir” ve bunu
şu sıralarda yapabilene aşk olsun. Herkes bir hesap peşinde, kime neyi nasıl
söylemek lazım ki oradan şunu çıkarabilelim merakındayız. Lakin bilmiyor
değiliz, sadece farkındalığımız yok. Neyin mi? Birbirimiz üzerinden
tükettiğimiz değerlerin hepimizin olduğunun. Sanıyoruz ki sevgi ile şefkat ve
adalet sadece kendimize kalacak ve diğerlerini katakulliye getirip bu yolda
işimizi daha rahat göreceğiz. Oysa bir elin parmaklarıyız. Hangisi kesilse
diğeri acıyacak, hadi uyuşturdunuz diyelim bu kez de eksik kalacak. Üç
parmağınızı sıkıp bir yumruk yapabiliyor musunuz, mümkün değil. O parmakların
hepsi lazım. Küçüğü, büyüğü, işareti, ortası, yüzüğü… Ancak bir el böyle
oluşabilmiş işte. Daha iyisini yapabilmek senin haddine değil ki! İstersen
altıncısını ekle yine daha iyi olmayacak.
Ne
olduğumuzu bilmek yerine ne olmadığımızı sorgulama derdindeyiz. Tarihi
neresinden kesip atsak da kurtulsak merakı sarmış dört bir yanımızı. Doğuya
gidip batılı kalıyor, batıda doğulu oluyoruz. Sonra kafalar karışık, ruh
doyumsuz ve gönül huzursuz… Aslında kendi kendimize çektiğimiz bir ıstırabın
içinde olduğumuzu idrak etmek zor değil. Çözüm kendine dönmek! Parmakların
hepsini küçük büyük demeden sahiplenmek, tarihe kesik atmadan, günahıyla
sevabıyla, yalnız olduğu gibi içselleştirmek ve en önemlisi doğu-batı
karmaşasını bir kenara itip kendini merkeze koyabilmekte çözüm. Sana huzuru
senden başka kim verebilir? Hepimizin aradığı sihirli kelime huzur ama adresi
kayıp sanki bulunmuyor. Çünkü önümüze bakmayı, burnumuzun dibini görmeyi
beceremiyoruz. Becerebilecek güce ve yeteneğe sahipken ama işte şurası da eksik
diyebilmek kudretine sahip değiliz. Oysa kim mükemmeli oynayabildi kadim
insanlık tarihinde bilen var mı?
Mükemmeli
bir hedef olarak koymak elbette elzem, ancak çalışmaksızın bunu beklemek
aptallık oluyor. Olduğumuz hali bir içselleştirdikten sonra eksiklerin gün
ışığı gibi parlamasından korkmayacağız, eksikler önümüze çıksın ki tamamlamak
için doğru bir yol haritası oluşturalım. Sonra ne mi yapacağız, ne olduğumuzu
bilmenin verdiği bir derin özgüven hasıl olacak içimizde. Bu özgüven her şeyi
biliyorum iddiasından öte her şeyi yapabileceğine olan inançla ortaya çıkacak.
Yani “dünyam başıma yıkılsa yeniden inşa
ederim” diyeceksin! Film seyretmem
ama bir film repliğindeydi sanırım “You
love me once, you can do it again” diyordu. Bir kere yaptığın şeyi bir defa
daha yapamayacağını düşünmek herhalde aptallıkla eş değerdir. Dünyamız vardı ve
hatta dünyamız büyüktü, yıkıldı, küçüldü ama yeniden o dünyayı kurabilecek
iradeyi gösterecek özgüveni oluşturmalıyız. Çünkü bir kere o dünyayı
kurabilmiştik, tamam hata ettik, eksiklerimiz oldu kaybettik yahut küçülmesine
engel olamadık ama yeniden yapamamamız için hiçbir neden yok. Eğer varsa da
bunun sırrı da bizde! Yani elin parmaklarının bir araya gelebilmesi lazım. Başparmaksız
yumruğunu kenetleyemezsin ve o başparmak diğer dördü olmaksızın bir işe
yaramaz.
O
yumruğun yeniden oluşmaya başladığını hissediyorum. Parmaklar yalnızlıkları ile
huzuru bulamıyorlar, başparmak ise hepsine çatı olmak için ve bir araya
kenetlemek için her yeni günde daha hazır hale geliyor. Peki, yumruğu neden
sımsıkı yapıyoruz? Kimseye kastımız yok. Taş atana gül atacak kadar naif bir
medeniyetin çocukları olsak da böyle bir dünyada olmadığımızı biliyoruz ve olur
da birileri bize yumruk atmaya kalkarsa bizim de yumruğumuzun sıkılığını görüp
buna cüret edemesin istiyoruz. Hem zaten bu parmaklar bir arada olmadığı zaman
ne huzurlu ne mutlu ne de kendinden mesul. Kırılıyor, bükülüyor ve kanıyor… O
yüzden bugün bizim sevgiyle sohbete yani muhabbete ve birbirimize temas edip
kenetlenmeye ihtiyacımız var. Huzur ancak böyle mümkün… Huzurlu Pazarlar :)
Burak YALIM
Mukadderatda olacak olan olacak.
YanıtlaSilBiz olacak olana vesile olmak adına karınca misali çalışıyoruz.
Vakit geldiğinde o yumruk sıkılacaktır. Amma dediğin gibi parmaklar bir araya gelmeli artık.
Kalemine sağlık...