19 Ocak 2014 Pazar

Yazmayacaktım ama Yazmadan Edemedim

The Cemaat ile iktidar arasında olduğunu artık sokaktaki çocuğun bile telaffuz edebildiği ve maalesef belden aşağı hale gelen kavga devam ediyor. Belki de sokaktaki çocuğun bile demesini özellikle istedikleri şey "İslamcılar, İslamcılarla" kavga ediyor. Ses kayıtları, kayıtların sızdırılması ile hedeflenenler; düne kadar kol kola yürüyen, birbirinin içine girmiş iki ayrı kitlenin ve kardeşlik hukuku oluşturmuş bireylerin bir daha asla barışamayacağı ve yüz yüze bakamayacağı bir ruh haline gelmesine zemin hazırlıyor. Sedat Laçiner hocanın "Büyük Tuzak" başlıklı yazısında da belirttiği haliyle; herhalde Türkiye'nin başına gelebilecek veya açılabilecek en büyük belalardan biri bu olsa gerek. Düşmanların bugünlerde zil takıp oynamasını anormal karşılamamak lazım. Kim bu düşmanlar diye soracak olursanız; uluslararası ilişkilerin, dünya politikasının bir devletler ligi şeklinde kurgulandığını, her birinin de rekabet içinde olduğunu unutmayın derim.

Kavga derinleşir ve büyürken "anladığım kadarıyla AK Parti'nin ve Cemaat'in içerisinde ayrı ayrı paralel yapılar var" diye bir yorum tweetlemiştim. En çok korktuğum da başından beri buydu. Devamında da "eğer Cemaat CHP'ye, AK Parti de Ergenekon'a yakınlaşıyorsa, daha kötüsü olamaz" mealinde bir yorum yapmıştım. Kavga devam ettikçe, bel altı vuruşlar çoğaldıkça bu endişelerimin hakikate ışık tuttuğuna inancım arttı. Ses kayıtlarında Koç, Sabancı gibi grupların Cemaat ile iş tuttuğunu görünce içimden "vay beyaz Türklerin haline" demiştim. Tabi bu ses kayıtlarının hukuk içerisinde olduğunu, herhangi bir suç unsuru teşkil etmediğini defalarca vurgulayanları da gördükçe; "vay hizmet için, Allah rızası için üç kuruşa mesafeler aşan, zorluklara katlanan abiler" diye iç geçirdim. Fethullah Gülen'in Koç ve Sabancı grupları ile iş tutuyor olması hukuk dahilinde olabilir ancak bir "hizmet" bir "inanç-din" davası güdenler açısından çok da normal karşılanacak değildir diye düşünüyorum. Ya Cemaat ile işbirliğine giden Koç ve Sabancı'ya ne demeli? Haşa kimsenin kimlerle iş yapacağına karışacak değilim. Elbette herkes hukuk çerçevesinde dilediği kimseler ile işbirliği yapabilir fakat size de Koç ile Cemaat'in birlikte anılması tuhaf gelmiyor mu?

Yukarılarda böyle paslaşmalar olurken tabanında bir şekilde yakınlaştığını görmüyor değilim. Daha düne kadar Ergenekon diye bir şey yok, bunların hepsi cemaatin oyunu diye bağıranlar, bugün "yolsuzluk da yolsuzluk" demeye, cemaatin hükümete karşı izlediği politikayı sahiplenmeye başladılar. Yolsuzluk demesinler, hükümete yüklenmesinler demiyorum ama cemaatin oluşturduğu hashtag'ler ve söylemler üzerinden politika yapmaları sizce de manidar değil mi? Yolsuzluk meselesini örtmek isteyen de buna destek veren de yanlış yapar ama yolsuzluk derken rakamları çarpıtmak, işi kara propagandaya çevirmek neyin nesi? Başbakan Erdoğan'a ve partisine kronik nefret besleyenler olduğunu biliyoruz ama bu kronik nefretçilerin Kemalist çizgiden Gülenist çizgiye kaydığını görmek trajikomik oluyor. İddialara göre 247 milyon $ yolsuzluk Kemalist-Gülenistlere göre 247 milyar $ oluveriyor. Yahu kardeşim memleketin milli geliri 800 milyar dolar civarında, atıyorsanız ufak atın dediğimiz zaman ise 1$'da 1000$'da aynıdır diyorlar. Elbette hırsızlığın biri de bini de aynıdır ama hırsızlık her zaman hırsızlıktır. Nurettin Sözen'ler, Bedrettin Dalan'lar, SGK'da yaşananlar, bugün aday olarak gösterilen Sarıgül'ün CHP'den neden atıldığı ortadayken birilerinin "hırsız var" diye etrafı inletmesi de bir hayli komik ve samimiyetsiz oluyor. Sakın ha başkasının yanlışı ile bugün iddia edilen yolsuzluk meselesini akladığım düşünülmesin, daha önce de yazdığım gibi yol'dan çıkanlar kim ise en ağır şekilde cezaları da kesilsin.

Peki yazmayacaktım ama yazmadan edemedim dediğim şey nedir? Yazının başında değindiğim büyük korkudan bahsediyorum. Kavga edenlerin "İslami" hassasiyetlerle anılıyor olması, haliyle İslami hassasiyetleri olanların birbiriyle dövüşmesi. "Paralel Yapı" dediğimiz şeyin sadece cemaat içerisinde değil, AK Parti'de de var olması ihtimali gerçekten ürkütücü. Çünkü eğer böyleyse cemaatin daha öncede zikrettiğim tüm güzel hizmetleri ve AK Parti'nin Türkiye'yi dönüştüren, geliştiren başarısı birlikte hedef alınıyor demektir. Bu durumda da kavganın kazananı kim olursa olsun kaybedeni Türkiye olacaktır. Cemaatin küresel bir yapı olması hasebiyle sızmalara daha açık olması mümkündür. Peki ya cemaat üzerinden AK Parti'ye sızmalar olmuşsa ve bunlar zaten cemaate de sızmış olan 3. taraflar ise? Komplo teorilerinden hiç hazzetmem ama hali hazırda istihbaratlar savaşına şahit olduğumuzu da bilmeliyiz. Bugün cemaat çevreleri daha küresel, demokrat, liberal bir söyleme, hükümet çevresi ise daha milli, otoriter ve devletçi bir söyleme sahip. İlkesel olarak birincisi daha sempatik görünebilir ama Rahmetli Aliya İzzetbegoviç'in çok güzel bir sözü var; Tek başına ilkeler yeterli değildir. İkinci belirleyici parametre insandır. Hristiyani ilkeler adına pek yüce işler yapılmıştır ama işkence kazıkları da yakılmıştır. Mesele, ilkeleri uygulayan insanlara bağlıdır. İkiyüzlüleri bir kenara bırakalım." (Özgürlüğe Kaçışım - 1583)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder