16 Kasım 2013 Cumartesi

Hoşgeldin Mesud Barzani, Xerhati Şiwan Perwer!

Lafı dolandırmadan söylemek lazım; 16 Kasım Cumartesi günü Şiwan Perwer ile Mesud Barzani'nin Diyarbakır'a gelmeleri tarihi bir adımdır. Kürt sorununun arka planı çok uzun bir hadise. En azından Türkiye boyutunu okumak isteyene Hasan Cemal, Altan Tan, Orhan Miroğlu gibi isimlerin kitaplarını öneririm. Tüm bunların yanında bölgesel boyutunu ise en çarpıcı şekilde ortaya koyan herhalde Cengiz Çandar'ın bizzat deneyimleri üzerinden kaleme aldığı "Mezopotamya Ekspresi" adlı kitabıdır. Anlamaktan öte, kitabı okurken sorunun kendisine tarih serüveni içerisinde şahitlik etmek isteyenler için "must read" bir eser.

Bu kadar reklamdan sonra mutlaka neden Hasan Cemal - Cengiz Çandar, Orhan Miroğlu öneriyorsun da Osman Pamukoğlu, İlker Başbuğ, Erdal Sarızeybek vs. gibi isimleri anmıyorsun diyen olacaktır. Merak edilmesin ben şahsen onları da okudum ve hatta zamanında Kürtlere bakış açım utanç verici boyutlardaydı. Kart-kurt sesinden tutun vatan hainliğine ve hatta hepsinin ölmesi gerektiğine kadar bir çok şey fısıldandı kulağıma ve ben de o yağız delikanlı halimle inandım birçoğuna. İnandım maalesef ve zaman içerisinde gerçeklerle yüzleştikçe, bilgi birikimim, ülkeme ve dünyaya bakış açım genişledikçe ne kadar da yanlış düşündüğümü anladım.

Ülkemizin bölüneceğine ve onu da Kürtlerin yapacağına dair kesin inanç oluşturulmuştu bir şekilde, neden Boşnaklar, Arnavutlar vs. isyan etmezdi de bu Kürtler isyankardı? Zaten Kürtler ilk kez de isyan etmiyordu, cumhuriyetin kurulmasını engellemek isteyen de Şeyh Said değil miydi? Benimle her türlü eşit hakka sahip olmasına rağmen şehit kanları ile aldığımız toprakları bölmek isteyen, hatta PKK terör örgütü ile bir sürü askeri, sivili katleden onlar değil miydi?

Kemalist tornadan geçen herkes ve milliyetçilik-ulusalcılık hastalığına yakalanmış her vatan evladı gibiydim ben de ve Kürtler başa belaydı. Kürt'ten olsa evliya almayacaktık avluya. Böyle öğretilmişti. Şimdi tüm bu öğretilerin, benim de bir dönem içinde yaşadığım ruh halinin, düşünsel dünyanın aksine nasıl oluyor da "Hoşgeldin Barzani, Ez te Amedim Hezdikhem" gibi cümleler kurabiliyordum? Ya birilerinin uşağıydım ya da bu işten bir rantım olmalıydı. Aksi takdirde nasıl bu kadar zıt bir istikamete girebilirdi insan.

Sanıyorum herşey ister Kürt ister Türk olsun, özün insan olduğunu, milliyetlerin, etnik aidiyetlerin, inançların değil birey olarak insanların iyi ve kötü olabileceklerini anlamakla başladı. Sonra kimsenin ne olarak dünyaya geleceğini seçemediğini idrak ettim herhalde. Ben de Kürt olabilir, Zazaca konuşabilir, sınır köyünde geçimini kaçakçılık ile sağlayan bir babaya sahip olabilirdim. Meselenin kim olduğun değil ne yaptığın, ne yapmak zorunda bırakıldığın olduğunu idrak etmek de önemli bir adımdı muhtemelen. Neticede zengin de fakir de suç işleyebilir, fabrika işçisi de general de hata yapabilirdi. Verili şartların içerisinde ahlaklı bir mücadele sergilemek, yaşanılabilir bir dünya istemek herkesin hakkı olmalıydı. Eğer İnegöl'den çıkıp İstanbul'un göbeğinde bir ofis tutacak cesaret gösterilebiliyorsa, Şemdinli'de doğup Kandil'e gidecek motivasyon da mümkün olabilirdi ve elbette İnegöl'den çıkıp Şırnak'da kör bir kurşuna yenik düşüp hayata veda etmek de. Neden Şemdinli'den çıkıp İstanbul'da ofis açma cesareti yerine Kandil'e gitme motivasyonuna sahip olsun ki insanlar diye düşünmek de gerekliydi. Çünkü onlar Kürt'tü ve evliya olsalar bile avluda yerleri yoktu.

Kimse yanlış anlamasın, dağa çıkmayı meşrulaştırmak değil niyetim ama dağa çıkma ihtimallerini düşündürecek nedenleri ortadan kaldırmak için tüm gücümle çalışabilirim. Kürt'ü anlamaya çalışırken Türk'ü üzmek, hakir göstermek niyetinde de değilim, söylediğim gibi insanca yaşanılabilir bir ülke görmek ister gözlerim. Zira ben insanım, insan olarak doğdum, sonra bana Türk'sün dediler, Boşnaklığım üniversite yıllarımda öğrendiğim bir hikaye oldu mesela.

Mesud Barzani hoşgeldi Amed'e veya Diyarbakır'a, Şiwan Perwer ancak 38 sene sonra döndü ana ocağına, Kürtçe şarkı söyledi İbrahim Tatlıses ile birlikte ve benim gözlerim doldu. Yaklaşık 1 yıldır tek bir şehit haberi duymamaktan zaten mutluyduk, şimdi ise bundan sonra bir daha hiç o haberleri duymayacak olmanın ümidi sardı dört bir yanımızı. Barış geliyor çünkü! Savaş mı vardı da barış geliyor diyorlar, peki ya nerede kaybettik onca insanımızı? Türkiye'nin güney sınırlarını Suriye ve Irak ile mi açıklayacağız sadece? Dikenli telin bir yanı amca diğer yanı yeğen, bir yanı dede öbür tarafı torun. Şimdi dedeler ve torunlar, amcalar ve yeğenler kucaklaşacak diye sevinmemek, hoşgeldin Mesud Barzani dememek mümkün mü? Peki ya şehitlerimiz ne olacak diyorlar, bunca sene akan kan bundan sonra da akmaya devam mı etsin? Kucaklaşmak yerine, birlikte şarkı-türkü söylemek yerine kurşun mu atalım birbirimize? Erdoğan 2007'de Barzani için "aşiret reisi" demiş, bakın şimdi nasıl çark ediyor diyorlar. Erdoğan 2007'den bu zamana bir şeyler öğrenmiş, Mesud Barzani'nin sadece aşiret reisi değil, kendi ülkesinin vatandaşlarının da akrabası olduğunu farketmişse kızmak mı gerekiyor? Erdoğan sadece Türkiye'deki Kürtleri değil, dikenli tellerin ötesindeki Kürtleri de dikkate alıyor, önemsiyor ve Türkiye'nin Kürtlerle birlikte daha büyük, daha müreffeh olacağına inanıyor diye hakaret mi etmek lazım? Cengiz Çandar Mezopotamya Ekspresi'nde şuna benzer bir söz söylüyordu; "Türk için iyi olan Kürt için, Kürt için iyi olan Türk için iyidir". Ben de tarihe baktığımda ve bugün içinde yaşadığımız coğrafyayı düşündüğümde Cengiz Çandar'a kuvvetle katılıyorum.

Birileri savaş tamtamları çalmaya, ülke bölünüyor naraları atmaya ve bunu da "Büyük Ortadoğu Planı" adı altında uluslararası bir komplonun parçası olarak göstermeye devam edeceklerdir elbet. Önemli olan sizin ne planınız olduğu? İşte bu nedenle tekrar hoşgeldin Mesud Barzani, tekrar yaşasın barış ve kardeşlik.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder