25 Temmuz 2012 Çarşamba

Suriyeli Kürtler Türkiye İçin Tehdit mi?

Suriye’nin kuzeyinde ve dolayısıyla Türkiye’nin güney sınırında bir Kürt özerk bölgesi oluşması ihtimali son günlerde Suriye’de Esad rejiminin yıkılma ihtimalinin daha da artması ile birlikte konuşulmaya başlandı. Oysa Suriye’de Kürtlerin olduğu ve Türkiye’nin sınır bölgesindeki yerleşim yerlerinde yaşadıkları tarihi bir vaka. Suriye devletinin 1962 yılında yapılan nüfus sayımında yüz binden fazla Kürdü nüfus sayımının dışında tuttuğu, kimlik vermediği ve hatta bu Kürtlerin Türkiye’den gelen yabancılar” olarak addedildiğini düşündüğümüzde Suriye’deki Kürt realitesinin bugün yahut çok yeni bir gelişme olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Yine benzer şekilde Suriye’de ilk Kürt partisi olan Suriye Kürdistan Demokratik Partisi’nin 1957 yılında kurulduğunu düşündüğümüzde her ne kadar baskıcı Baas Rejimi nedeniyle ayrılıkçı bir siyasi tavır belirlememiş olsa bile çok yeni olmayan bir geçmişe sahip olduğu görülecektir. Benim anlamadığım konu bugün Suriye’nin parçalanması senaryoları üzerinden konuşulan olası Kürt özerk bölgesi meselesinin sanki gökten zembille inmiş gibi okunuyor olmasıdır. Suriyeli Kürtler bugüne kadar ayrılıkçı bir hareket geliştirmemiş olsa bile kimliksiz olmaları, dillerini konuşma ve kullanma noktasında baskılara maruz kalmaları, kültürlerini yaşatmalarına imkan tanımayan uygulamalar düşünüldüğünde, koşullar oluştuğunda Suriye’de ilk hak talebinde bulunacak kitle olacakları ortadadır. Türkiye’nin politika yapıcılarının bu gerçeği görmediği yahut hesaba katmadığını düşünmek pek mümkün değil.
Suriyeli Kürtlerin Iraklı Kürtlere benzer bir şekilde özerk bir yapılanmaya gitmesinin Türkiye tarafında endişe yarattığını gözlemlerken bu endişenin esas kaynağının Suriyeli Kürtler mi yoksa Türkiye’nin kendi vatandaşı olan Kürtlere dönük politikaları mı olduğunu iyi düşünmek gerekir. Türkiye, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi bir gerçeklik haline gelene kadar sürekli bunu görmezden gelen ve bu yönde eğilimleri tehdit olarak algılayan bir politika izledi. Irak Kürdistanı’nın yöneticisi olan Mesut Barzani’nin özellikle düne kadar Türkiye tarafında nasıl algılandığı hepimizin malumu. Peşmerge lideri olarak lanse ettiğimiz ve küçümsediğimiz Mesut Barzani bugün Irak’ta çok önemli bir aktör ve hatta Türkiye açısından da stratejik ilişkiler geliştirdiği önemli bir ortak haline geldi. Türkiye’nin Irak politikasında merkezi hükümetle ve onun Başbakanı Maliki ile yaşadığı krizlere baktığımızda Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin Türkiye’nin Irak politikasını endekslediği aktör olduğunu bile söyleyebiliriz. Irak’ta Barzani’nin Türkiye için bu kadar önemli bir aktör haline geldiği sürece baktığımızda ise bugün Suriye’de yaşanan gelişmelere dair anlamlı sonuçlar çıkarmamız mümkün olabilir. Zira Irak’ın ABD tarafından işgali sonrasında Iraklı Kürtlerin ve Barzani’nin önemli bir aktör haline geldiğini görmeliyiz. Yıllarca Saddam’ın zulmüne maruz kalan gruplardan birisi olan Kürtler Irak’ta Saddam dönemi sona ererken en örgütlü ve gelişmeleri iyi okuyan grup olarak ön plana çıktılar. Bugün Suriye’nin geleceğine ilişkin senaryolarda da Suriyeli Kürtlerin örgütlü yapısı ve tarihi kimlik bilincini yan yana koyduğumuzda Esad sonrası dönemde benzer bir gelişmeyi görmemiz şaşırtıcı olmamalı.
Türkiye’nin Suriye’de olası Kürt Özerk bölgesi ve yönetimi ile ilgili endişelerini bugün içinde bulunduğu koşullara baktığımızda anlamlı görebiliriz. Zira Türkiye’nin uzun döneme yayılan ve hücrelerine kadar hissettiği bir Kürdistan korkusu mevcut. Çünkü Kürdistan dediğimiz zaman işin içine Türkiye’de yaşayan Kürtler ve Güneydoğu Anadolu coğrafyası da giriyor. Hiçbir devlet her şartta ama hiçbir halk da normal koşullar altında bölünmeye sıcak bakmayacaktır. Türkiye’nin bölünme endeksli korkusu rasyonel bir devlet refleksi olarak okunsa bile bu korkunun temelinde yatan bir Kürt Sorunu gerçeği olduğunu bir kere daha görmek zorundayız. Türkiye eğer Kürt Sorunu noktasında çok geç kalan adımlarını atabilmiş olsa ve en son Diyarbakır’da gördüğümüz şiddet sahnelerinin yerini kardeşlik hukuku ve barış alabilse, bugün Suriye’de Esad sonrası senaryoları konuşulurken yaşadığı tedirginlik olmazdı.
Peki, Türkiyeli Kürtler bölünmek mi istiyor? Geçtiğimiz günlerde Ankara Strateji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Erol Kurubaş imzasıyla çıkan “Kürt Sorununun Çözüm Mantığını Anlamak” isimli rapor bu soruya verilecek cevaplarla ilgili önemli tespitler yapıyor. Rapora göre ve benim de aynı düşünceyi paylaştığım şekilde Türkiye’de Kürtler devlete güven ve geleceğe ilişkin umutlar noktasında henüz “güven eşiği” dediğimiz ve aşıldığında güvenin tamamen yitirileceği noktayı geçmiş değiller. Yani Türkiye Kürtleri halen daha devletin barışa ilişkin bir şeyler yapabileceğine güveniyorlar ki Kürt siyasetinde önemli bir karşılığı olan Leyla Zana’nın son çıkışları bu anlamda bir örnek teşkil edebilir. Güven eşiği aşılmamış olmakla birlikte bu eşiğe çok yaklaşıldığı tespitini yapan rapor güven eşiğinden bir sonraki aşamanın “ayrılık eşiği” olduğunu söylüyor. Henüz güven eşiğinin aşılmadığını ve ayrılık, yani bölünme eşiğine gelinmemiş olduğunu düşündüğümüzde Türkiyeli Kürtlerin henüz bölünme gibi bir ihtimali marjinal gruplar dışında taşımadığını söyleyebiliriz. Aslında bu tespit bize Türkiye’nin Suriye’de Esad sonrası dönemde ihtimal dahilinde olan Kürt Özerk Bölgesine ilişkin yapması gerekenlerin listesini önce içeride kendi Kürt vatandaşları ile tesis edeceği barış ortamı üzerinden şekillendiriyor.
Türkiye eğer kendi Kürt Sorunu noktasında çözüm veya normalleşmeye dönük cesur adımlar atabilir ve dün Iraklı Kürtlerle gerçekleştirdiği stratejik yakınlığı yarın da Suriyeli Kürtlerle gerçekleştirebilirse Kürt siyasetinin bütün merkezlerinde çekim alanı haline gelebilir. Iraklı Kürtler işgal sonrasında Bağdat’taki hükümetten çok Türkiye ile işbirliği içerisindeyse yarın Suriyeli Kürtler de yeni Şam hükümetine kıyasla Türkiye ile daha sıkı ilişkiler kurabilir. Ayrıca bu denklem Türkiye’nin tarihi derinliğinde de mevcuttur. Sykes-Picot öncesindeki bölge haritasına bakıldığında bu çok net bir şekilde görülecektir.
Twitter: @burakyalim  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder