29 Aralık 2013 Pazar

Nerede "hata" yapıldı? 17 Aralık Süreci -3-

"Yolsuzluğu yargıya müdahale ile örtüyorlar" harika bir argüman. "Yolsuzluk" bu milletin kaldıramayacağı bir şey ve "yargı" ise Ergenekon, Balyoz, KCK, Hrant Dink, 28 Şubat davaları süreçlerinde herkesin canını sıkarken hükümet tarafından pek eleştiriye matuf olabilmiş bir alan değil. Kısacası düne kadar "harika yargı" bugün iş "yolsuzluğa" gelince darbe yapar hale mi geldi sorusunun oluşması çok normal. Başbakan Erdoğan'ın İlker Başbuğ'un tutuklanması konusundaki somut çıkışı ve bazı AK Parti mensuplarının diğer davalara ilişkin cılız eleştirileri dışında hükumet kanadının yargıya hep sahip çıktığı ve güvendiği aşikar.

İşte tam da bu noktada hata yapıldığını kabul etmek durumundayız. Hani güvendiği dağlara kar yağmak deyimi var ya, işte bugün onun boşa söylenmediğini açıkça görmekteyiz. Başbakan ve ekibinin Türkiye'nin başını en çok ağrıtan askeri vesayeti geriletme mücadelesinde "cesur" hareket eden yargı mensuplarından bugün şikayet ediyor olmasının temel sebebi yolsuzluklarla mücadele ediyor olmaları değil, yolsuzlukla mücadele üzerinden siyaseti kuşatmaları. Aslında AK Parti'nin siyasete bakışında zerre sapma yok. Çünkü siyaseti önceleyen, her türlü vesayeti reddeden tutum bugün de devam ediyor. Ancak yapılan bir hatayı da hepimizin kabul etmesi gerekiyor; hata yargının rolünü iyi tespit edememiş olmak ve siyasallaşmasına müsaade etmemizdi. Zamanında Ergenekon davasında Deniz Baykal "avukat", Başbakan Erdoğan ise "savcı" oluvermişti. Bugün de bazı savcıların ana muhalefet rolüne bürünmesi veya iktidara talip olmasını elbette doğru bulmuyorum ama yadırgamamak gerektiğine de inanıyorum.

Yargının siyasallaşması aynı zamanda taraflı hale gelmesi anlamına geliyor. Taraflı olan yargının da bağımsız bir duruşa sahip olduğunu söylememiz mümkün değil. Bir savcının adliye önünde bildiri dağıtması, 3 ayrı soruşturmanın bir araya getirilmesi ve medyaya bilgilerin "sızıntı" şeklinde verilmesi bağımsız ve tarafsız bir yargının işi olabilir mi? Bugün haklı olarak Ergenekon ve Balyoz davalarında sızan bilgiler ne olacak diye soruluyor. İşte tam da bu noktada hata edildiğini kabul etmek mecburiyetindeyiz. Yolsuzluk soruşturmasında masumiyet karinesi çiğnendi derken dünün davalarında da masumiyet karinesinin çiğnendiğini unutmamamız gerekiyor. Buradan Ergenekon ve Balyoz davalarının içinin boş olduğunu, darbe planı iddialarının Türk Silahlı Kuvvetleri'ne kurulmuş bir komplo olduğunu düşündüğüm sonucu çıkarılmasın. Bir önceki yazıda yolsuzluk iddialarının da tamamen bir komplo ve içi boş meseleler olduğuna inanmadığımı da söylemiştim. Nasıl ki Ergenekon ve Balyoz davalarının esas olarak doğruluğuna inanıyorsam, yolsuzluk iddialarının da esas olarak doğru olabilme ihtimali olduğunu söylüyorum. Ancak her iki hadisede de usul olarak sorunlar olduğunu görmemiz gerekiyor. Peki sorun nerede? Sorun, Ergenekon ve Balyoz ile askeri vesayeti geriletiyor olduğumuz için usule çok dikkat etmememiz. Çünkü bugün yolsuzluk operasyonları ile vesayet oluşturma girişimini fark edip usule karşı sert bir duruş sergiliyorsak dün de bu usul problemlerine karşı daha dikkatli olmalıydık. Daha önce de söyledik bir musibet bin nasihatten iyidir, o halde şimdi bu eski davalara ilişkin usul problemlerine de tekrar bakmak, bir çok konuyu tekrardan ele almak icap ediyor. Fakat buradan da Ergenekon ve Balyoz düzmece davalardı sonucu çıkmıyor ve çıkarılmamalı. Aynı şekilde yargı vesayeti oluşmasın, seçilmişlere operasyon yapılmasın derken de yolsuzluk iddialarını da sümen altı etmemek, üzerine ivedilikle gitmek icap ediyor.

Türkiye'nin askeri darbeler sebebiyle neler kaybettiği hepimizin malumu. Bugün askeri darbeler tarihini kapattık derken yargı darbelerine imkan verecek bir duruma sürüklenmemek için toz-duman ortadan kalktıktan sonra yeni anayasa konusuna ciddiyetle eğilmemiz gerekiyor. Sürekli başımıza iş açtığı düşünülen "yetmez ama evet" sürecinin bugün hakikatten başımıza iş açtığı ortada. Mezarlardan ölüleri dahi çıkarıp "evet" oyu kullanmak isteyenlerin "askeri vesayeti" geriletmek kılıfı altında yargıya "sızıntı" yaptıkları aşikar. Sakın ha bütün bir camiayı hedef aldığım düşünülmesin. Başından beri camianın veya cemaatin içinde "sızıntı" olduğuna inanıyorum. Bundan sonra yapılması gereken ise sızıntılara fırsat vermeyecek sağlam bir sistemin, yani "yetmez ama evet" dediğimizin "yetmez" kısmın ivedilikle tamamlanmasıdır ve o da hepimizin malumu olan yeni bir anayasadır. Unutmamak gerekiyor ki ülkemizde hiçbir cumhurbaşkanlığı seçimi sorunsuz geçmemiştir. En son cumhurbaşkanımızı 367 rezaletinden sonra seçtiğimizi hepimiz hatırlamalıyız. Erdoğan'ı sevmek ya da sevmemek herkesin kendi takdirindedir ancak milletin seçeceği cumhurbaşkanı Erdoğan olmasın diyenlerin yapması gereken karşısına seçmek istedikleri adayı çıkarmaktır. Bunları ne için söylüyorum; Erdoğan'a yönelik istifa sloganlarını meşru görmekle birlikte farklı mecraları kullanarak onun aday olmasını engelleme telaşında olanların da 17 Aralık sürecinden ayrı düşünülmemesi gerektiğine inanıyorum. Şu satırları yazan fakirin de Erdoğan'a karşı olduğu alanlar var ve defalarca da yazdı. Kızlı-erkekli konusu olsun, Kürtaj konusu olsun, Gezi olayları sürecindeki üslup ve yaklaşım olsun, Uludere ve Şike meseleleri de dahil olmak üzere muhalif duruşumu hep korudum. Bugün de yolsuzluk yaptığı iddia edilenleri savunacak, onlara kefil olacak değilim. Ama başından beri söylüyorum; pireye kızıp yorganı yakmak, hırsıza kızıp evi ateşe vermek ve vatandaşı olmaktan onur duyduğum ülkemde siyasete, seçilmişlere operasyon yapılmasına göz yummak mümkün değil. Unutmamak lazım; duranlar değil yürüyenler hata yapar. AK Parti hükümeti, mensupları da çok hata yapmıştır, o hataların hesabını hep birlikte soralım ancak hesap soramayacağımız iktidarların oluşmasına müsaade etmeyelim. Son not olarak ifade etmek isterim; Türkçe olimpiyatlarını izlerken hep gözlerim dolmuştur, dünyanın dört bir yanında Türk okullarının açılmasından iftiharla bahsetmişimdir ve camia-cemaat içerisinde kendini Türkiye'ye hizmete adamış çok insan tanımışımdır. Bugün yazdıklarımla da hiçbirinin gönlünü kırmak, emeklerini hakir görmek istemem. Ama onlardan da cemaat içerisinden veya cemaati kullanarak ülkemize zarar verilmek istendiğini görmelerini istirham ederim.   

1 yorum: